Geçen gün arkadaşlarla geleceğe doğru bakıyoruz!

Geleceği görmek zor zanaat. Bazen görmüş gibi oluyoruz, bir kahve falında, rüyada veya iyi bir yazarın köşe yazısında. Geleceği gördüğünüzü düşünüyorsanız, psikoloğumun telefonunu verebilirim, bu tip vakalar konusunda oldukça deneyimli birisi. Şaka bir yana, aslında geleceği görmek, tahmin ettiğimizden kolay. Mesela elimdeki bardağı bırakırsam, üç aşağı beş yukarı ne olacağını biliyorum. Önemli olan, ne zaman gördüğümüzü, ne zaman göremediğimizi bilebilmektir. Her ekonomik krizden sonra, birileri çıkıyor “Ben demiştim!” diye. Gerçekten demiş, demekle kalmamış, uzun uzun anlatmış ve her şeyi doğru bilmiş.  Bir anda teoriler bu amcamın/teyzemin dediği yönde dediği şekilde tekrar yorumlanıyor. Bir sonraki krizi hesaplamak daha kolay gözüküyor, herkes pozisyonunu alıyor ve yine gümmm! Yine bilemedik krizin ne zaman olacağını, ne güzel teorilerimiz vardı hâlbuki ama o da ne, bu sefer başka biri aynen yazmış olacakları ve teoriler tekrar yazılıyor, sonrası malum, güm güm de güm güm!

Bu iki noktanın arasında ufak bir oyun oynayalım. Konumuz, cep telefonları. İlk cep telefonlarını hatırlayalım, 90’ların başını, Motorola ve Ericsson iyi markalardandı. O zamanlar telefonları iyi yapan özellik, çalışmalarıydı. Doğru okudunuz, batarya süresi, bozulmaması, hattın kesilmemesiydi tüm dert. Bu sayede teknik firmalar en önde gidiyorlardı. Askeri malzeme üreten, dayanıklılık konusunda deneyimli firmalardı sektörü sırtlayanlar. Teknolojik problemler çözülmeye başlamıştı, telefonlar artık çalışıyordu, Motorola, Ericsson uyuya dursun, ağır ar-ge toplumu olan Finlandiyalılara gelmişti sıra. Telefonu kullanan kitlenin genişlemesi gerekiyordu ki, o muhteşem telefon çıkageldi, Nokia 3310. Annem çatır çutur telefon kullanmaya başladı bir anda, hatta bütün anneler. Malum çocuklarına ulaşmaları gerekiyordu. Nokia, muhteşem firma, öyle bir tahta yerleşti ki, hiç kaldırılamayacak gibiydi. Aslında Nokia kendi sonunu gördü, multimedya telefon dedi olmadı, Ovi Store’u açtı olmadı, Symbian’ı açık kaynak yaptım dedi, yine olmadı. Neden olmadığına her madde altında kabaca bakmak mümkün ama genel sebep çok basitti, telefonlar artık bilgisayar olmuşlardı ve sıra bilgisayar firmalarına gelmişti. Microsoft gerekeni yapamadı ama Apple onun boşluğunu çok hızlı bir şekilde doldurdu. Apple devleşti bir anda. Steve Jobs yine kendinden bekleneni yapmıştı, firmasının başına geçip onu zirveye çıkarmıştı. Belki hayatta olsa 2020’ler farkı olurdu ama maalesef görünen şeyler Apple için pek hayırlı değil, telefon bir bilgisayar olmanın da ötesine geçmeye başladı, telefon artık bir internet cihazı (yakında telefon numaraları tarihe karışırsa hiç şaşırmayın, telefon yok olmaz ama sadece internet için kullanılan bir cihaza dönüşebilir) . Sıra internet firmalarına gelince sahneye Google çıktı ve buna IOS’un yarattığı korku eklenince, Android bir anda pazarı ele geçirdi. Lakin kendine bir donanım desteği alması gerekiyor ve bu konuda her yolu deniyor.

Gelelim gelecek kısmına, Apple, Steve Jobs’un bıraktığı yerde duruyor, yapabileceği tek şey var, daha ince telefon, daha yüksek çözünürlük, daha iyi işlemci vs. Bunların hiçbiri Apple’ı kurtaramaz. Google’ın önünde ciddi donanım sorunları var gibi gözükse de, savaşı kazanacağı çok belli. Açık kaynak topluluğu veya Çin firmaları ile olur, hiç fark etmez.

Kıssadan hisse, geleceği görmekte zorlandığımız alanlarda hislerimizden ziyade temel bilgilerimize güvenmemiz iyi olabilir. Bazı durumlarda ayrıntılar sadece okumayı, anlamayı zorlaştıracaktır. Savaşın nasıl şekilleneceğini anlamak için savaşın nereye doğru ilerlediğine bakmamız gerekiyor, savaş kimin sahasına doğru gidiyorsa onun şansı artacaktır.